Eşit: Aynı haklardan yararlanan, aynı düzeyde olan (kimse) (TDK) “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.(…)” (TC Anayasasının 10. Maddesi)
Eşit şartlarda bir yaşamı talep etmek en doğal taleplerden biri olsa gerek. Bu talebin hayatta karşılığını bulduğunu söylemek ise hemen hemen imkansız. Bu yüzden olsa gerek eşitsizlik, üzerine en çok konuştuğumuz, dertlendiğimiz meselelerden biri. Eşitsizliği, toplumdaki bireyler veya gruplar arasında kaynaklara, fırsatlara, haklara, gelir ve yaşam koşullarına erişimdeki farklar olarak ifade edebiliriz. Gelir ve servet dağılımındaki farklardan kaynaklanan ekonomik eşitsizlik, güvenlik, barınma, kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, cinsiyet, ırk ve etnik kökene dayalı ayrımcılık, sosyal statü, sınıf, cinsel yönelim veya diğer toplumsal faktörlere dayalı farklılıklar gibi bir çok konuyu kapsar ve çok geniş bir perspektiften ele alınabilir.
Bu yazıda eşitsizliği iki açıdan ele alacağız. Bunlardan ilki liyakatın hak ettiği karşılığı bulup bulmadığı konusu. Bir konudaki ehliyetin hak ettiği değeri bulması, meritokrasi yerine başka faktörlerin hüküm sürmesi büyük bir eşitsizlik alanı yaratıyor. Diğer açı ise insanın varoluşundan ileri gelen nedenlerle veya içinde bulunduğu yaşam evresiyle ilişkili olarak yer aldığı toplum grupları üzerinden maruz kaldığı eşitsiz muameleler.
Ipsos, Mayıs ayında 29 ülkede 18 yaş ve üzerinde 21 bin 759 kişiyle gerçekleştirdiği Ipsos Eşitlik Endeksi 2024 araştırmasının sonuçlarını açıkladı. Araştırma, ilk kez geçtiğimiz yıl yayınlandı ve eşitlik konusunda küresel tutumların nasıl şekillendiğini her yıl inceleyip takip ediyor. Eşitsizlik çok daha geniş bir konu elbette. Ancak bu yazıda kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı, farklı cinsel yönelimlere sahip, farklı din ya da etnik kökenden gelen bireyler olarak, varlığımızdan ileri gelen özelliklerimizden ötürü eşitsizliğe maruz kaldığımız noktaları, bu araştırmadaki verilerin sunduğu içgörülerin ışığında tartışacağız.
Kişilerin yetenekleri ve başarıları ile toplumda eşit muamele gördüklerini düşünüp düşünmedikleri ile ilgili sonuçlar ile başlayalım! “Ülkenizdeki insanların başarı şansı çoğunlukla kendi liyakatlerine ve çabalarına bağlıdır” ifadesine katılanların oranı ülkeler ortalamasında yüzde 42. Yüzde 30’luk bir kesim ise bu görüşe katılmıyor. Yani genel olarak her ne kadar geçen yıla kıyasla 1 puanlık bir düşüş olsa bile liyakatin başarı üzerinde etkili olduğunu söyleyenlerin oranı daha yüksek. Bu görüşe katılma oranlarına göre ülkelerin sıralamalarına baktığımızda coğrafi, kültürel veya ekonomik gruplaşmalar ile karşılaşmıyoruz. Ancak genel olarak Brezilya hariç Latin Amerika ülkelerinde başarıda liyakatin etkili olduğu görüşüne katılım ortalamanın üstünde.
Gelişmiş ekonomiler arasındaki ABD, Fransa, Kanada, Almanya gibi ülkeler ortalama seviyede yer alırken, İtalya, İngiltere, Japonya, İspanya, Güney Kore gibi yine gelişmiş ekonomiye sahip ülkeler alt sıralarda yer alıyorlar. Buna şaşıralım mı, yoksa bu ülkelerin öz eleştiri seviyelerinin çok daha yüksek olduğunu mu düşünelim? Türkiye’den araştırmaya katılanlar arasında ülkemiz için liyakatin başarı üzerinde etkili olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 26. Bu oran ile 29 ülke içinde son sırada yer alıyoruz. Ülkemizden araştırmaya katılan her iki kişiden biri başarı için liyakat dışındaki başka unsurların daha etkili olduğu düşüncesinde.
Peki bu çerçevede Dünya’yı nasıl bir gelecek bekliyor? Şuradan başlayalım yeni nesil içinde başarının liyakatten ileri geldiğini düşünenlerin oranı önceki nesillere kıyasla daha düşük. Ülkeler genelinde baby boomer kuşağı, yaşadıkları toplumlarda bir meritokrasi olduğuna Gen Z’den daha fazla inanıyor. Ancak zaman geçtikçe yeni nesil bu konuda daha kötümser bir tablo çiziyor, ayrıca karamsarlıkları geçen yıla göre daha da artmış durumda. 2023 yılında liyakat Baby Boomer’lar ile Gen Z arasında 8 puanlık bir fark varken, bu yıl bu fark 11 puana çıkmış durumda.
29 ülke genelinde, her iki kişiden biri (yüzde 52) eşitsizliği, ülkelerinin karşı karşıya olduğu en önemli sorun ya da en önemli sorunlardan biri olarak görüyor. Her ne kadar liyakatin başarı üzerindeki etkisine inanç açısından ortalamanın üzerinde olsalar da, eşitsizliğin en önemli sorunlardan biri olduğunun ifade edildiği yedi ülkeden altısı Latin Amerika’da yer alıyor. Türkiye 29 ülke arasında dördüncü sırada (yüzde 70). Belçika, ABD, Avustralya, Japonya, İsveç, Polonya, Kanada ve Hollanda’da ise yüzde 40’ın altında.
Peki, toplumda en çok hangi grupların varoluş özellikleri ile eşitsiz muameleye maruz kaldıklarını düşünüyoruz?
29 ülke genelinde sonuçlara baktığımızda ilk sırada fiziksel engelliler yer alıyor (yüzde 33). Ardından sırayla kadınlar (yüzde 26), ileri yaşlardaki vatandaşlar (yüzde 24), zihinsel sağlık sorunu yaşayan bireyler(yüzde 24), LGBTİ + (yüzde 23), göçmenler (yüzde 23) ve azınlıklar (yüzde 21). Önceki nesillere göre liyakat etkisinin daha düşük olduğunu düşünen gençler bu durumla mücadele etmeyi yaşlılara göre daha önemli buluyor. Yine eşitsiz muameleden büyük bir pay alan kadınlar, her jenerasyonda erkeklere göre eşitsizliği ülkelerinin karşı karşıya olduğu önemli bir sorun olarak görüyor. Ülkelerindeki kadınların eşitsiz ve adaletsiz bir muameleye maruz kaldığını düşünen kadınların oranı yüzde 31 iken erkeklerde bu oran, yüzde 20’ye düşüyor. Z kuşağı kadınlarının yüzde 31’i, kadınları bugün ülkelerinde en çok haksız muameleyle karşı karşıya kalan gruplardan biri olarak görüyorken yaş arttıkça bu oran düşüyor.
Bugün Türkiye’de en çok eşitsiz veya adaletsiz muameleye maruz kalan grup sorulduğunda ise araştırma sonuçlarında ilk sırada kadınlar yer alıyor. Her iki kişiden biri ülkemizde kadınların ayrımcılığa uğradığı düşüncesinde (yüzde 50).
2004 yılından bu yana her iki yılda bir Türkiye temsili 10 bin birey ile görüşerek Türkiye’yi Anlama Kılavuzu adını verdiğimiz geniş çaplı bir araştırma yapıyoruz. Bu araştırmada özellikle pandemi öncesi ve sonrası dönemi karşılaştırdığımızda kadının ailedeki rolü, kadın/erkek eşitliği konularında değişim tespit ettik. Evde kalınan, evdeki hayata yakından tanık olunan pandemi ve arkasından karşı karşıya kaldığımız ekonomik kriz bu konuya bakış açılarını etkiliyor. Sonuçlara göre, toplumun kalıplaşmış “Aile reisi erkektir” görüşüne katılanlar, 2020 yılında toplumun yarısı (yüzde 52) iken 2024’te bu oran yüzde 38’e geriledi.
Toplumda “Kadının çalışması için kocasının rızası gerekir. diye düşünen bireylerin oranı 2020 yılında yüzde 54 iken, 2024 yılında bu oran yüzde 38. Evdeki görev dağılımlarına dair yaklaşımda da değişim var; evi temizleme yükü 2022’de kadının görevidir diye düşünenler toplumun yüzde 46’sı iken bu oran 2023’te yüzde 40’a geriledi. Bütün bu veriler, ülkemizde kadının ailedeki ve toplumdaki rolünün dönüşümünü ortaya koyuyor ancak çok açık ki gidilecek epey yol var. Türkiye’de en çok eşit olmayan, adaletsiz muameleye maruz kalan grup sorulduğunda ikinci sırada fiziksel engelliler (yüzde 28) geliyor. Bu konuyu Engelliler Haftası için Hakikaten Podcast serimizde “Hakikaten Engellerin Farkında mıyız?” başlığıyla Prof. Dr. Engin Yılmaz ve Ipsos Türkiye’den Aslı Altınel ile detaylı şekilde konuştuk. Engelliliğin tanımından, erişilebilirliğe, yaşın artmasıyla birlikte gelen engellerden, engelli bireylerin yaşamlarının kolaylaştırılmasına ilişkin birçok farklı konuya değindik.
Eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık konusunun en önemli maddelerinden biri olan engelli bireylerin sosyal hayata katılımı için toplumun tüm organlarının üzerine düşen çok görev var. Peki, önemli bir sorun olarak gördüğümüz eşitsizlik konusunda yeterince efor sarf edip çalışıyor muyuz? Ipsos Eşitlik Endeksi 2024 araştırmasına dönecek olursak, 29 ülkede, hemen hemen her iki kişiden biri (yüzde 47) tüm gruplar için eşitliği teşvik etme çabalarının daha da artması gerektiğini söylüyor. Bu oranın en yüksek olduğu ülke Endonezya (yüzde 73) ve Türkiye yüzde 59 ile 5. sırada yer alıyor. Ülkeler ortalamasında her beş kişiden biri (yüzde 19) bu konuda çok iyi yol alındığını belirtiyor. Türkiye’de eşitliği teşvik etme girişimlerinin iyiye gittiğini düşünenlerin oranı da ülkeler ortalamasının 1 puan altında. (yüzde 18)
Bu konuda asıl sorumluluğu üzerine alması gereken kim?
ynı araştırmaya göre hükümetler, eşitsizliği azaltma sorumluluğunu üstlenmesi gereken en önemli oyuncu olarak öne çıkıyor (yüzde 67). Türkiye için bu oran yüzde 73. Araştırmaya katılan insanların yüzde 20’si, eşitsizlikleri ele almanın medya (yüzde 26) ve işverenlerin (yüzde 24) sorumluluğunda olduğunu düşünüyor.
Dünyadaki ve ülkemizde insanlar, var olduklarını haliyle ve kendileri olarak eşitlik arayışındalar. Eşitlik, sadece bir hedef değil, sürekli çaba gerektiren bir yolculuk. Her bireyin yetenekleri ve potansiyeliyle değerlendirildiği, herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bir dünya belki hayal, ancak ortak çabayla önemli yollar kat edebileceğimiz de gerçek.
“Çeşitlilik partiye davet edilmekse, kapsayıcılık o partide dansa kaldırılmaktır.” Verna Myers