Türkiye, tebarüz etmekte olan, tedricen belirginleşen çok kutuplu dünya sisteminde yeni ve stratejik bir denge arıyor. Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile ilişkilerde tecrübe ettiği güvenlik tehditleri, teknoloji transfer kısıtlamaları, oyalama taktikleri ile ambargolar sonucunda karşı karşıya kaldığı tıkanma hissi, Türkiye’yi ciddi bir şekilde alternatif stratejiler aramaya yöneltiyor. Asya’nın küresel ekonominin merkezi haline gelmesi, bu bağlamda, içinde üç büyük Asya süper gücünün bulunduğu BRICS ülkeleriyle kurulan ilişkilerin önemini de eş zamanlı artırıyor. Türkiye’nin bu kapsamda el yordamıyla da olsa geliştirmeye çalıştığı yeni küresel dış ekonomik ilişkiler stratejisinin bir silueti aslına bakılırsa ve önümüzdeki 20 yıllık stratejik jeoekonomik rekabetin büyük ölçüde merkezine oturuyor.
Jeoekonomik Fırsatlar ve Yeni Politika Kanalları
Türkiye, BRICS ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirerek mevcut coğrafi konumu ile 20. Yüzyıldan itibaren dişe dokunur pek ekonomik fayda sağlayamadığı hatta zar gördüğü Atlantik Ülkeleri temelli dış ekonomik ilişkilerini dengeleyerek yeni 21. Asır ortalarında kendisine yeni jeoekonomik fırsat pencereleri açabilir. Asya’nın küresel ekonomik merkez haline gelmesiyle, Türkiye’nin çok kutuplu sistemde yeni ve daha verimli ticaret, finansman ve teknolojik işbirlikleri geliştirmesini sağlayabilir. 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşması’ndan beri kıramadığı Avrupa’ya bağımlı periferik ekonomik yapısını tamamen dönüştürmesini mümkün hale getirebilir. BRICS ülkeleriyle yapılacak ekonomik ortaklıklar ve güvenlik sahasındaki potansiyel ortaklıklar, Türkiye’ye uluslararası ticaret, finansman, teknoloji, yatırım ve özellikle de savunma sanayi sahalarında önemli avantajlar sunabilir. Özellikle, yapay zeka, gömülü yazılım temelli üretimi destekleyecek, kritik hammaddeler ve stratejik malzeme teknolojileri gibi sahalarda geliştirilecek işbirlikleri ile Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde daha derin ve stratejik bir rol üstlenmesi, düştüğü orta gelir tuzağından çıkmasına yönelik yeni hamlelerine can suyu verebilir. Ayrıca, üçüncü ülkelerdeki bölgesel işbirlikleri, Türkiye’nin ekonomik bağımlılıklarını kırıp ilişkilerde çeşitliliğini artırarak uluslararası risklerini azaltıp rekabet gücünü artırabilir.
Küresel Ekonomik Büyüme ve GSYİH Paylarında Büyük Dönüşüm
BRICS ülkeleri, küresel GSYH içindeki paylarını büyük bir hızla artırdı. “BRICS’in İktisadi Yükselişi ve BRICS ülkelerinin GSYİH’deki sarsıcı artış ile G7 ülkelerini geride bırakmalarının çok ciddi jeoekonomik sonuçları olacaktır. Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır gibi büyük bölgesel güçlerin gruba katılımı ise BRICS’in Çok Kutuplu Yeni Dünya Ekonomik düzeninin en belirleyici aktörü olacağına işaret etmektedir.
2004 yılında bu ülkelerin dünya GSYH’sindeki payı yüzde 10 civarındayken, 2023 itibarıyla yüzde 30’u aşmıştır. Çin ve Hindistan’ın hızlı ekonomik büyümeleri, küresel talep ve üretim merkezlerinde önemli değişikliklere yol açıyor. Çin’in GSYH içindeki payı yüzde 6’dan yüzde 18’e yükselirken, Hindistan’ın payı yüzde 2’den yüzde 4’e çıktı. Bu artış, BRICS ülkelerinin ekonomik etkisini ve küresel dinamiklerdeki rollerini pekiştirdi. Öte yandan, G7 ülkelerinin GSYH içindeki payı yüzde 50’den yüzde 35’e gerilemiş, bu durum özellikle BRICS ülkelerinin büyüme hızının G7 ülkelerinin gerisinde kalmasıyla ilişkilidir.
Küresel Ticaret ve Yatırımlarda Tektonik Kayma ve BRICS Çağı
G7’nin küresel ticarette nispi olarak gerilemesi ve BRICS’in radikal ve hızlı yükselişiyle küresel ticarette yeni bir döneme şahit oluyoruz. “BRICS ülkeleri, özellikle 2008 finans krizi sonrasında gittikçe netleştiği üzere dünya ticaretinde ve uluslararası yatırımlarda başat oyuncular haline geldiler. 2004-2023 dönemi arasında, BRICS ülkelerinin mal ihracatındaki payı yüzde 11’den yüzde 25’e çıktı; Çin’in katkısıyla, dünya mal ihracatındaki payı yüzde 6’dan yüzde 15’e yükseldi. Hindistan’ın da katkılarıyla bu artış devam etti. Hizmet ihracatında da benzer bir artış gözlemleniyor; BRICS ülkelerinin hizmet ihracatındaki payı yüzde 8’den yüzde 15’e çıkarken, G7 ülkelerinin payı yüzde 55’ten yüzde 50’ye düştü. Bu gelişmeler, BRICS ülkelerinin küresel ticaret üzerindeki etkisinin arttığını ve G7 ülkeleri karşısında önemli bir ilerleme kaydettiklerini gösteriyor.
Enerji, Doğal Kaynaklar ve Kritik Hammaddelerdeki Hakimiyet
BRICS ülkeleri, Suudi Arabistan’ın üyeliğini saymasak dahi dünya enerji pazarında kritik ve birincil role sahip bulunuyor. Özellikle Çin ve Rusya, fosil yakıtlar ve doğalgaz üretiminde öne çıkarken, Hindistan ve Brezilya yenilenebilir enerji yatırımlarıyla dikkat çekiyor. 2023 itibarıyla BRICS ülkeleri dünya birincil enerji arzının yüzde 36,4’ünü karşılamaktadır ve bu oranın 2040 yılında yüzde 40-50’ye çıkması beklenmektedir. Çin, nadir toprak elementleri ve diğer kritik hammaddelerde dünya çapında merkezi bir rol oynamaktadır. Bu durum, BRICS ülkelerinin sadece küresel tedarik zincirleri gibi ekonomik açıdan hayati alanlar değil ekonominin can damarını teşkil eden hidrokarbon ve hatta sürdürülebilir enerji gibi sahip oldukları kritik enerji üretim ve ihracat kapasiteleriyle küresel jeo-ekonomik denklemde önemli bir stratejik avantaj elde etmelerine yol açmaktadır.
Ülkelerinin Batıya Meydan Okuyan Yeni Uluslararası Finansman Araçları
BRICS ülkeleri, uluslararası finans sisteminde Batı’nın egemenliğine karşı alternatif araçlar da geliştiriyor. BRICS Bankası, pek Yolu Fonu, Çin İhracat Kredi Bankası, Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) gibi finansal kurumlar, gelişen ülkeler için finansman sağlamada, Dünya Bankası, EBRD, Afrika Kalkınma Bankası gibi geleneksel finans kurumlarına alternatif hale gelmiştir. Bu bankalar, Batı merkezli Bretton Woods ve bağlı finans kurumlarına alternatif olarak sundukları daha esnek finansman imkanlarıyla, küresel ekonomik yönetimde daha büyük ve ağırlıklı bir rol oynamayı hedefliyorlar. Ayrıca, BRICS ülkeleri arasında ticaret işlemlerinde kendi para birimlerinin kullanılmasını, yeni ve Swift sisteminden bağımsız yeni ödeme sistemi kurarak ikili ve çok taraflı ilişkilerini teşvik edip, döviz risklerini azaltmayı ve ABD dolarına olan bağımlılığı kırmayı amaçlıyorlar.
Türkiye’nin Karşı Karşıya Kaldığı Yeni Jeoekonomik Kavşak ve Stratejik Seçim Mecburiyeti
Türkiye’nin AB ve ABD ile yaşadığı tıkanmalar, güvenlik tehditleri ve teknoloji transfer kısıtlamaları, ülkenin stratejik yönelimlerini yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Batılı ülkeler tarafından Türkiye’ye karşı bölücü teröre destek verilmesi, savunma sanayi ürünlerde NATO üyesi olmasına rağmen çok sıkı ambargolara maruz bırakılması, Türkiye’nin ulusal güvenlik stratejilerini zorlaştırmakta, bölgesel güvenlik dinamiklerini karmaşık hale getirmekte, tehdit algılamasını Batılı ülkelere yöneltmektedir. Ayrıca, Batı’nın Kıbrıs Türklerine karşı tarihsel adaletsizlikleri ve Yunanistan’ın şımartılması, Suriye, Irak ve İran’a yönelik saldırgan ve menfi politikaları Türkiye’nin bölgesel denge ve menfaatlerini de olumsuz etkiliyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin uluslararası ekonomik ve güvenlik seçeneklerini çeşitlendirme, alternatif, sağlam işbirlikleri oluşturma gerekliliği öne çıkıyor. Ancak, BRICS’le ilişkilerin derinleştirilmesinin sağlayacağı muhtemel en yüksek fayda; şu ana kadar nominal müttefikler olup Türkiye’ye ekonomik ilişkiler dahil hep çifte standartla davranmış Batılı Ülkelerin, Türkiye ile olan ilişkilerin gerçek değerinin ne olduğunu idrak etmesi olacaktır.
Türkiye’nin Stratejik Hamlesi, BRICS ve Çok Kutuplu Dünya Ekonomisine Hazırlık”
Türkiye, BRICS ülkeleriyle stratejik ilişkiler kurarak ve Asya merkezli jeoekonomik fırsatları değerlendirerek küresel ekonomik arenada önemli bir rol oynayabilir. BRICS ülkelerinin gittikçe merkezi hale gelen küresel ekonomik etkisi ve dünya ticaretinde artan payları, Türkiye’nin stratejik ekonomik yönelimlerini özellikle Asya merkezli fırsatlara, BRICS benzeri Batı dışı platformlara katılarak yeniden şekillendirmesini bir zorunluluk haline getirmektedir. Bu yeni strateji, Türkiye’nin uluslararası ticaret ve yatırım alanındaki rekabet gücünü artıracak ve küresel ekonomik dinamiklerde daha etkili bir oyuncu olmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin BRICS’e katılımı sadece AB ile olan ilişkilerde yaşadığı hayal kırıklığına karşı duygusal bir reaksiyon gibi algılanmamalı aksine bir taraftan Batının dünya ekonomisi ve güvenliğindeki son 3 yüz yıllık hakimiyetinin hızla erimesi ile Asya’nın eş zamanlı hızlı yükselişine karşı bir nevi yeni jeopolitik ve ekonomik kalibrasyon, hassas ayar denemesi, adaptasyon manevralarıdır. Henüz stratejiye dönüşmemiş ve embriyonik safhadaki bahse konu seçenek arayışlarının topyekûn ve istikrarlı bir şekilde uygulanabilecek bir stratejiye dönüşebilmesi, Türkiye Cumhuriyeti’ne adanmış liyakatli genç bürokrat, siyaset ve akademik kadroların çaba ve eylemleriyle hayata geçecektir.