Ekonomi denge işidir. Dengeler; önceliklere göre değişir. Sonucunda ise paranın maliyeti artar veya azalır. Ulaşmak istenen paranın maliyeti arttıkça, başka para kaynağı arayışlarına girilebilir. Yaklaşık bir yıldır artan Türk lirasının maliyeti; reel sektörün rotasını yeniden yurt dışına çevirmesine sebep oldu. Geçtiğimiz hafta dövizle borçlanma eğiliminde artış olduğundan bahsetmiştim. Bu yazımda ise döviz cinsi bir kredi türü olan ECA kredilerinden; yani ülke kredilerinden bahsedeceğim.
ECA; “Export Credit Agency” kısaltmasıdır. Türkçe’de İhracat Kredi Kuruluşları diyebiliriz. Bu kuruluşlar faaliyet gösterdikleri ülkede bulunan ihracatçıları desteklemek için kredi verirler.
Örneğin Türkiye’de faaliyet gösteren bir şirketsiniz. İhracat yapıyorsunuz. İmalat için belirli bir kapasiteniz var. Ancak artırma imkânınız olduğunda bunu satabilecek pazarınız var. Makine ya da teçhizat almayı düşüyorsunuz.
Normal koşullar altında kredi ilişkisini yerel bankalarla kurduğunuzda seçeneklerinizden biri döviz ile aldığınız makineyi TL ile kredilendirmek. Ancak bu sizi kur hareketleri karşısında kırılgan hale getiriyor. Diğer seçenek olan döviz kredilerinin üzerinde ise bankanın kendi kaynak maliyeti ve kredi riskini karşılamak adına üstlendiği ek maliyetlerin yansıması nedeniyle yatırımın fizibilitesi tutmayabiliyor.
Bu noktada ECA kredileri önemli avantajlar sunan bir alternatif oluşturuyor. Yapılandırılmış dış ticaret finansman ürünleri kapsamında sayabileceğimiz ECA kredileri; Avrupa kuruluşları için kullanılır. Yani aldığınız makine ya da teçhizat Avrupa menşeili ise faydalanabiliyorsunuz. Zaten ECA kredilerinin çıkış noktası da Avrupalı makine üreticilerini desteklemek.
Bu nedenle kredilerin üzerinde Avrupalı makine üreticisinin malının satıldığı ülke riskine dair sigorta maliyeti var. Örneğin; Almanya’da Hermes, İtalya’da Sace - Simest, Fransa’da COFACE, İsviçre’de SERV; sigorta kuruluşlarına örnek gösterilebilir. Ancak buna rağmen ECA ile Türkiye’den alınan dövizli krediler arasında ciddi bir maliyet farkı bulunabiliyor. Sigorta maliyeti, Türkiye risk priminin yüksekliği nedeniyle yüzde 1,40-1,60 arasında oluşuyor. Euriborun yüzde 3,60’larda olduğu noktada maliyet (şirketin kredibilitesine bağlı olarak) her şey dâhil yüzde 6,5 ile yüzde 8,5 arasında değişiyor. Bu dönem özelinde Euro faiz indirimlerine bağlı olarak vade içinde kredi maliyetinin daha aşağı gelme olasılığı da çok kuvvetli.
ECA kredilerinde sanayide 1-2 yılı ön ödemesiz 10 yıl, enerji ya da sürdürülebilirlik içerikli yatırımlarda 15 yıla kadar vade bulmak mümkün olabiliyor.
Yurt içi döviz kredilerinde banka limiti ve teminat zorunlulukları varken, ECA kredilerinde toplam yatırımın yüzde 15 peşinat ile yüzde 85’ini finanse etme şansı var. Üstelik bilanço gücü olan işletmelerde teminatsız kullanım ya da holding iştirakleri için holding kefaleti yeterli olabiliyor.
Böylece yurt içi kredi limitini işletme sermayesi ya da diğer ihtiyaçlar için kullanarak yatırımı dış kaynak ile finanse etme imkânı bulunuyor.
Kredilerin kullanım koşulları arasında ise elbette öncelikle bilanço sağlamlığı ve şirketin yeterli derecede döviz gelirinin bulunması var. Yatırım fizibilitesine bağlı olarak kredi fiyatlandırması yapılabiliyor.
Eskiden daha büyük yatırım finansmanı için kredilendirme yapılırken artık daha küçük yatırımlar için de ECA erişimi sağlanabiliyor.
Ayrıca gerekli durumlarda hem ECA hem yurt içi banka aracılığıyla hibrit finansman imkanları da üretmek mümkün.
Finansman erişiminin çok güçleştiği böyle bir ortamda dikkate alınması gereken bir seçenek olarak incelenmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.