2024 yılına doğru ilerlerken, şirketlerin halkla ilişkiler ve ürün yönetimi stratejileri, dijital dönüşümün ivmesiyle köklü bir değişime uğruyor. Bu dönüşüm süreci gerçekleşirken, geçtiğimiz hafta Kurumsal İletişimciler Derneği’nin davetiyle, KİD Connects etkinliğinde bir açık oturumda sunum yapma fırsatım oldu. Yaptığımız tartışmalarda, yapay zekanın yükselişi ve insan merkezli iletişim stratejilerinin önemi üzerine yoğunlaştık. İş dünyasının, teknolojik ilerlemenin yanı sıra, insan ve toplumun ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak, yeniden yapılandırılmış bir yaklaşıma ihtiyaç duyduğu konusunda ise hem fikir kaldık.
Bu yazımda halkla ilişkiler ve iletişim açısından okuyucularımıza yol göstereceğine inandığım, oturumda tartışılan fikirlerin ve varılan sonuçların bir özetini derlemek istiyorum. Yapay zekanın iletişim dünyasına etkisi: Yapay zeka, iletişim stratejilerini temelden değiştiriyor, bu bir dönüşümden çok yıkım etkisi yaratacağı ise aşikar. Geleneksel “tek doğru cevap” eğitim anlayışından, “çoklu doğru cevaplar” perspektifine geçiş, şirketlerin müşteri ve paydaşlarıyla olan etkileşimlerini, iletişimlerini yeniden şekillendirecek. Bu yeni dönem, şirketlerin eleştirel düşünceye ve doğru sorulara daha fazla önem vermesini gerektiriyor.
Sürekli öğrenme ve adaptasyonun önemi: Hızla değişen bir dünyada başarılı olabilmek için, şirketlerin sürekli öğrenme ve adaptasyon yeteneğine sahip olması şart. Bu, iç süreçlerde olduğu kadar, müşteri ilişkileri ve pazarlama stratejilerinde de geçerli bir prensip haline geliyor. Sürekli öğrenmek için ise şirket içerisinde bilgi depolamak ve yaymaktan daha çok ilham kaynaklarının arttırılmasıyla, sürdürülebilir hale getirilmesi gerekiyor.
İnsan ve toplum merkezli yaklaşım: Teknoloji ve dijitalleşme, makine odaklı olduğunda bu bir yanılsamaya dönüşüyor, teknoloji ve dijitalleşmenin iletişim açısından başlangıç noktası, insan, toplum ve kültür odaklı olmalı. Şirketler, halkla ilişkiler stratejilerini bu yeni düşünce tarzıyla yeniden düzenlemeli. Dijital insan ve yapay zeka işbirliği, verimliliği düşüncesi, bu stratejilerin temel taşı olacak. Bu da kültürel açıdan yepyeni bir perspektif anlamına geliyor.
Teknoloji ve dijitalleşme arasındaki dengeli yaklaşım: Şirketler, dijitalleşme süreçlerini kendi kültürel değerleriyle uyumlu bir şekilde yürütmesi gerekiyor. Dijital ve fiziksel unsurlar arasında akıllı bir denge kurarak, toplum üzerindeki etkilerini maksimize etmeli fakat bu dengede ne insan tek başına yeterli olacak ne de makinelerin yükselişi…
Sonuç olarak 2024 yılına girerken, şirketlerin halkla ilişkiler ve itibar yönetimi stratejileri, yapay zekanın sunduğu fırsatları etkin bir şekilde değerlendirerek, insan ve toplum odaklı bir yaklaşımla şekillenmeli. Teknoloji, amaç olmaktan çıkıp araç olarak bize kaldıraç etkisi yaratmalı; asıl amaç ise, insan mutluluğunu ve yaşam kalitesini artırmak olmalıdır. İletişim profesyonelleri için bu yeni dönem, hem bir meydan okuma hem de büyük bir fırsat sunuyor.