Bir tarafta, teknolojinin hızla geliştiği Shenzhen’de, en yeni elektrikli araç modelleri sadece iki yıl öncesine göre neredeyse yarı fiyatına satılırken, Avrupa kıtasında otomotiv üreticileri, tamamen elektrikli bir geleceğe dair iddialı planlarından sessizce geri adım atıyor. Bu iki üretim merkezinin hikayesi, Batılı hükümetlerin Çin menşeli elektrikli araçlara karşı ticaret silahlarını devreye sokmasıyla daha da dikkat çekici hale geliyor. ABD’de yüzde 100’e, Avrupa’da ise yüzde 35’e varan tarifelerle küresel otomotiv endüstrisi yeni bir şekle bürünüyor.
Çin, son güncellemelerin ardından farklı kıtalarda, Meksika ve Türkiye’deki tesisleri üzerinden yeni üretim adımları atarak tarife engellerini etkili bir şekilde aşacak planlarını açıklıyor.
ABD’nin tarifelerle başlattığı süreç, Eylül 2024’te Çin elektrikli araçlarına uygulanan vergilerin artırılmasıyla birlikte, global otomotiv endüstrisini doğrudan etkileyen bir dönüşüme zemin hazırlıyor. Bu adımlar yalnızca otomobil endüstrisi için değil, aynı zamanda ABD-Çin ekonomik ilişkilerinin geleceği ve iklim değişikliğine karşı küresel mücadele için de önemli sonuçlar doğuruyor. Bugün gelinen noktada, bu süreç, yakın tarihin en önemli ticaret anlaşmazlıklarından biri olarak öne çıkıyor.
Çin, artık küresel elektrikli araç pazarının yüzde 65’ini kontrol ederken, ülkenin en büyük otomotiv üreticisi de yakın zamanda Almanya’nın en büyük üreticisini geride bırakarak, piyasa değerine göre dünyanın ikinci büyük otomobil üreticisi konumuna yükseldi. Çinli üreticiler, Batılı ülkelerin bir zamanlar imkansız gördüğü şeyi başarmış ve rakiplerinin eşleşemeyeceği fiyatlarla, yüksek kaliteli elektrikli araçlar üretmeyi başarmış gibi duruyor. Çin’de üretilen bir aracın maliyeti, yeni tarifeler devreye girmeden önce bile, Avrupa pazarlarındaki benzerinin neredeyse yarısı seviyesinde.
2023 yılında Çin, Japonya’yı geride bırakarak, dünyanın en büyük otomobil ihracatçısı konumuna ulaştı ve 5 milyondan fazla araç ihraç etti. Yeni ABD tarifelerinin hedef aldığı 18 milyar dolarlık Çin ithalatının en büyük kategorisini ise elektrikli araçlar oluşturuyor. Avrupalı otomotiv üreticileri için tehdit ise çok daha yakından hissediliyor. Çinli elektrikli araçların, yeni tarifeler duyurulmadan önce Avrupa elektrikli otomobil pazarındaki payı yüzde 8 seviyesindeyken, yapılan tahminlere göre bu oranın vergilere rağmen 2025 yılında yüzde 15’e ulaşması bekleniyor.
Ölçek ve yenilik ekonomisi
Mevcut ticaret savaşları, küresel otomotiv endüstrisinde yaşanan hızlı ve yıkıcı elektrikli ekosistem dönüşümünü gözler önüne sererken, Çin’in elektrikli araç ekosistemindeki başarısını mümkün kılan ölçek etkilerinin, korumacı önlemlerle gerçekten durdurulup durdurulamayacağı sorusu da giderek daha fazla gündeme geliyor. Bu sorunun cevabı ise 1990’lara uzanan “Made in China 2025” vizyonunda saklı. Çin, onlarca yıl süren planlama ve yatırımla inşa ettiği bu stratejisi sayesinde, otomotivden batarya teknolojilerine, yazılımdan tedarik zincirine kadar kapsayıcı ve güçlü bir ekosistem oluşturmayı başardı.
Çinli üreticilerin bugün sağladığı üstünlüğün arkasında birkaç strateji ve faktör öne çıkıyor. Bunun başında, ölçek ekonomisi etkisi geliyor. Çin’in kendi iç pazarının büyüklüğü ve ardından global pazardaki hızlı gelişmesi, üretici şirketlerin maliyetlerini önemli ölçüde düşüren yüksek üretim hacimlerine ulaşmasını sağladı. Sadece 2023 yılında yaklaşık 950 bin adet elektrikli araç satan Çinli üreticiler, Batılı rakiplerine kıyasla çok daha rekabetçi ölçek ekonomilerine ulaşarak küresel elektrikli araç yarışında önemli bir avantaj yakaladı.
Diğer taraftan, kapsamlı bir tedarik zinciri geliştirilmesi, Çin’in elektrikli araç endüstrisindeki gücünü pekiştiren en önemli unsurlardan biri olarak öne çıkıyor. Bataryalardan yarı iletkenlere, yazılımlardan kritik parçalara kadar hemen her şeyi yerel olarak üreten Çin, bu dikey entegrasyon sayesinde benzeri görülmemiş bir maliyet avantajı ve inovasyon üzerinde güçlü bir kontrol sağlıyor. Bugün Çin, dünyadaki elektrikli araç bataryalarının yüzde 75’ini üretirken, elektrikli araçlar için gereken kritik minerallerin işlenmesi, işlemlerinin büyük bölümünü de kontrol eder hale geldi.
Rekabetin zorladığı inovasyon, Çin’in elektrikli araç sektörünü diğerlerinden ayıran bir başka önemli faktör olarak öne çıkıyor. Geleneksel otomobil pazarlarında birkaç üreticinin onlarca yıldır hakimiyet kurduğu yapının aksine, Çin’de elektrikli araç pazarında yer alan üreticiler, pazar payı kazanabilmek için kıyasıya rekabet içinde. Bu durum, sektörde hızlı inovasyon ve gelişmeyi adete zorunlu hale getiriyor. Batılı üreticilerin yeni modeller geliştirmesi genellikle dört ila beş yıl sürerken, Çinli üreticiler bu geliştirme döngüsünü 18 – 24 aya kadar indirmiş durumda.
Küresel ticaret politikası için sonraki adımlar ve çıkarımlar
Otomotiv sektöründe korumacı önlemler, Batılı otomobil üreticilerini kısa vadede koruyor gibi görünse de uzun vadede inovasyonu teşvik eden rekabetçi baskıyı ortadan kaldırarak zarar verebileceği yönünde ciddi tartışmalar gündemde. Geçmiş tecrübeler de bu görüşü destekliyor. Eski ABD Başkanı Ronald Reagan’ın gümrük vergilerinin olumsuz etkilerine dair yaptığı uyarı, bugün ABD’nin yeni ticaret savaşı döneminde yeniden yankılanıyor. Reagan’ın eski bir videosu, sosyal medyada yeniden popüler hale gelirken, dönemin başkanının “Gümrük vergileri koruma sağlamaz, ters teper” mesajı gündeme taşınıyor.
Daha da geçmişe bakıldığında, 17. ve 18. yüzyıl İngiltere’sinde uygulanan Mısır Yasaları da korumacı politikaların sanayi gelişimini nasıl geride bıraktığını gösteren örneklerden biri olarak hatırlatılıyor. Bu yasalar, korunan endüstrilerin her zaman geride kaldığına dair önemli bir ilkeye dayanıyor. Bugün de benzer bir şekilde, tarifeler yerine Batı pazarlarına, rekabetçi baskıyı koruyarak yerel inovasyonu teşvik eden politikalarla hizmet verilmesinin daha etkili olacağı görüşü savunuluyor. Asıl zorluk, otomobillerin nasıl tasarlandığını, üretildiğini ve satıldığını tamamen yeniden hayal etmeyi gerektiriyor. Bu tür bir dönüşüm, koruma değil, rekabet ile mümkün hale geliyor.
Çinli üreticiler, tarifelerle doğrudan mücadele etmek yerine, stratejilerini giderek daha fazla sayıda pazara hizmet edebilecek küresel üretim ağları kurma üzerine inşa ediyor. Geçmişte Japon otomobil üreticilerinin izlediği yol gibi, Çinli şirketler de kilit pazarlarda üretim üsleri kurarak mevcut küresel ticaret politikalarının getirdiği engelleri aşmayı hedefliyor. Bu yaklaşım, yalnızca kısa vadeli çözümler sunmakla kalmıyor aynı zamanda gerçek anlamda küresel bir otomotiv şirketi olmanın da temelini oluşturuyor.
Çin’in tepkisi: Yeni engelleri aşmak
Çinli elektrikli araç (EV) üreticileri, her yaklaşımın kendine özgü riskleri ve zorlukları olmasına rağmen, yeni ticaret engellerini aşmak için farklı yaklaşımlar geliştirmeye devam ediyor. Bu süreçte, otomotiv endüstrisindeki küresel ayak izlerini tamamen yeniden tasarlamak isteyen Çinli üreticiler, lojistik avantajları güçlü olan ve işçilik anlamında rekabetçi koşullar sunan bölgelerde yeni üretim tesisleri kurma planlarını hızlandırıyor.
Avrupa ve ABD pazarına erişim için, Çinli üreticilerin verdiği stratejilerden biri de AB ile gümrük birliği olan ve bu ülkelerde üretilen araçların Avrupa pazarlarına tarifesiz giriş yapabildiği bölgelere yatırım yapmak ya da yerel üretim tesisleri kurmak olacak.
Ancak bu yaklaşımın en büyük zorluğu, yalnızca fabrika inşa etmekle sınırlı değil. Asıl mesele, Çin’de sahip olunan tedarik zinciri avantajlarını başka coğrafyalara taşıyabilmekte yatıyor. Bu nedenle, başarıyı yalnızca üretim tesisleriyle değil, aynı zamanda kapsamlı bir üretim ekosistemi inşa edebilmekle değerlendirmek gerekiyor.
Önümüzdeki birkaç yıl, küresel otomotiv ekosisteminin dönüşümü açısından kritik bir dönem olacak. ABD ve Avrupa’nın uygulamaya başladığı yeni gümrük vergileri, daha da yüksek tarifelerin gündeme gelme ihtimali ve Çinli üreticilerin uluslararasılaşma planlarını hızlandırması, sektörü büyük bir değişimin eşiğine getiriyor.
Bu yeni dönemde hayatta kalacak şirketler, küresel tedarik zincirleri ve inovasyon odaklı üretim ağları kurabilenler olacak. Yerel üreticiler ise rekabette geri kalmamak için küresel üretici kimliğini kazanmak zorunda kalacak.