Merkez bankacılık o kadar popüler bir konu ki, sosyal medyada metrekareye düşen Fed başkanı sayısı çift hanelerde. Ama sanırım bunun nedenini açıklayabilirim. Merkez bankacılığına ve para politikasına olan ilgi, merkez bankalarının öneminden kaynaklanıyor. Geçmişte, savaşların iktisadi olarak da yıktığı ülkelerde ya da bankacılık krizlerinden sonra, merkez bankalarının kurtarıcı rolü üstlendiğini biliyoruz. İnsanların gözünde merkez bankalarının bu kadar önemli olması ve onları bu kadar yakından takip etmeleri, biraz da bu tarihsel rolden kaynaklanıyor.
Anlattığım bu tarihsel perspektiften bakınca, çok büyük yapısal kırılma anlarında akıllara “kurtarıcı” olarak merkez bankalarının gelmesi de normalleşiyor. Dünya da bugün, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’in “varoluşsal bir sorun” dediği iklim kriziyle mücadelede “kurtarıcı” aradığı için, tüm gözler merkez bankalarına çevrilmiş durumda.
Bir yandan da, iklim krizi, hadi ben çıtayı biraz daha yükselteyim ve “ekosistem krizi” diyeyim, merkez bankalarının görev alanlarını da etkiliyor. Sayısı ve şiddeti artan, ekosistem krizi bağlantılı aşırı hava olayları ciddi arz şokları yaratarak pek çok iktisadi zararı tetikleme riski taşıyor. Fırtına, yangın, dolu gibi olaylar fiziki altyapıya zarar verebiliyor. Ticaret yollarının zarar görmesi, dış ticaret aktivitesini zedeleyip hem firmaların ve tabi onlarla çalışan bankaların ve sigorta şirketlerinin finansal sağlığını tehdit edebiliyor hem de ürün tedarikini geciktirerek, sağlıksız fiyatlama üzerinden fiyat istikrarını bozabiliyor. Merkez bankalarının pek çoğunun görevinin fiyat istikrarını sağlamak ve finansal istikrarı gözetmek olduğu hatırlandığında, tarif edilen risklerin doğrudan merkez bankalarının oyun sahasını etkilediği de görülüyor. Nitekim giderek daha fazla sayıda merkez bankası bu durumun iletişimini de yapmaya başladı.
Bu sayede hayatımıza yeni terimler de girdi. Çok önemli bulduğum üç tanesini paylaşmak isterim:
… tetiklediği fiyat değişimleri
Yukarıdaki maddelerin ilk ikisi arz, üçüncüsü talep yönlü bir şoku tarif ediyor ve fiyat istikrarı üzerinde risk oluşturuyor. Dolayısıyla sağdan da saysak, soldan da saysak, ekosistem krizi (Hem kendisi hem de yarattığı dönüşüm ihtiyacı), merkez bankalarının kendilerine verilen hedeflere ulaşmalarını etkiliyor. Bu da merkez bankalarının ekosistem krizine kayıtsız kalmaması gerektiğini gösteriyor.
Tam bu noktada bazı iktisatçılar yeşil merkez bankacılığını gündeme getiriyor. Yani, iklim krizi dahil çevresel faktörleri karar mekanizmasına dahil eden bir merkez bankacılık anlayışı (Dikau & Volz, 2018). Ancak yeşil merkez bankacılık iyi tasarlanmadığı zaman, merkez bankalarının araç bağımsızlığını tehdit edebiliyor. Bu haklı endişeleri gidermek de, doğru bir tasarım gerektiriyor.
Buyurun önerimize: (Ünüvar, Yeldan, 2023):
Bu çerçevede, finansal sektöre iklim krizi bağlantılı riskler için stres testi yapılması, karbon yükü üzerinden ayrıştırılan bir kredi büyümesini desteklemek için farklılaştırılmış zorunlu karşılık uygulamasının getirilmesi, para politikası iletişimine bu konunun dahil edilmesi düşünülebilir. Şu anda Avrupa Merkez Bankası bu pratiklerde son derece öncü bir rol üstlense de, her ülkenin kendine özgü şartları olduğunu hatırlamak gerek.
Aşağıdaki tablo, yeşil para politikası araçlarını özetliyor
Tabloda dikkatinizi çeken bir şey oldu mu? Yeşil para politikası araçlarının pek çoğu, kalkınma bankalarının mevcut pratikleri ile benzerlikler taşıyor. O halde, merkez bankalarının rengine biz karışmayalım. Onlar yine ekosistem krizinin etkilerini çalışsınlar elbette ama araç bağımsızlıklarına ve hedeflerine dokunmayalım. Dönüşüm için, para politikasını da destekleyecek şekilde, kalkınma bankalarının önünü açalım. Uzun bir yolu, aydınlık bir yol yapmak için güzel bir adım, doğru bir adım!