Türkiye ekonomisi son bir yıldır yeniden doğru politikalara adım atmış durumda. Son 7-8 yıldır ekonomide üst üste, ısrarla attığımız yanlış adımlar, derinleşen bir regülasyon sarmalı, bugün doğru adımlar atsak dahi meyvelerini toplamamızı zorlaştırmakta. Öte yandan geçen yıl yaz aylarında başladığımız faiz artırım sürecinin de kademeli olması, doğru yönde olsa dahi aldığımız iktisadi kararların kademeli ilerlemesi enflasyondaki düşüş sürecini bir nebze daha geciktirmekte. Bunun da temel sebebi ekonominin aşırı ısınmış olması yani aşırı talep.
Hangi adımları atıyoruz ve tam hangi noktadayız konusuna detaylı bakarsak;
Para politikasında faizi son bir yıldır yüzde 8,5’tan yüzde 50’ye çıkardık. İlk aşamada daha hızlı faiz artırmış olsaydık bugün ekonomideki soğuma bu kadar gecikmezdi. Bu yapılamadı ve son noktada Nisan ayında seçim öncesi dönemde bir faiz artışı daha gördük. Ve aslında tam anlamıyla sıkılaşma bu noktada başladı.
İç talebin bu yılın ilk çeyreğinde dahi ne kadar ısınmış olduğunu atlamamak lazım. Birinci çeyrekte muhtemelen yüzde 6’ya yakın yıllık reel büyüme kaydettik. Mayıs sonunda veri açıklandığında göreceğiz. TCMB’nin son enflasyon raporuna baktığımızda çıktı fazlasının, birinci çeyrekte azalmak yerine daha da arttığını görüyoruz. Bu sıkılaşma yapan bir merkez bankası açısından en tercih edilmeyen gelişmelerden bir tanesidir herhâlde. Demek ki faiz artırsak da ekonominin ısınmasını sağlayan başka faktörler mevcut ve bu aşırı talebi yılın ilk çeyreğinde artırmış durumda. Bunun önünü kesmeye çalışan bir merkez bankası var ki enflasyonla mücadele edebilsin. Burada sıkılaşmanın tam anlamıyla yılın ikinci çeyreğinde, yani içinde bulunduğumuz çeyrekte başladığını söyleyebiliriz. Devamı da beklenmeli. Özellikle yıl sonuna kadar TCMB’nin faizde geri adım atmayacağı da aşikar. Sıkılaşırken tek araç da faiz değil, TCMB’nin daha da sıkılaşma yapacak pek çok aracı mevcut.
Maliye politikası tarafında ise seçimlerden önce çok zaman kaybettik. Yeterince sıkı olmayan bu politika, maalesef para politikasındaki kazanımların bir kısmını sildi. Bu hafta ise doğru yönde bir adım gerçekleşti ve harcamalar kanadında tasarruflara ilişkin bir paket açıklandı. Bunu başlangıç olarak kabul etmek daha doğru. İster vergiler olsun, ister kayıt dışılıkla mücadele olsun, maliye tarafında arka arkaya açıklanan paketler duymamız olası. Dolayısıyla sadece bu hafta açıklanan adımlara dair yorum yaparken büyük resme bakmak daha sağlıklı olur. Burada daha çok yolumuz var ve maliye politikası ile para politikası uyum içinde ilerlemeli.
Bu iki politikayı yabancı nasıl değerlendiriyor dersek. Yabancı olumlu. İçeriye swap kanalıyla yüklü miktarda döviz girişi son bir aydır gerçekleşiyor. Ve bunun TL’nin nominal değerlenmesine yol açmaması için de TCMB yüklü döviz alımları yapmakta. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonu her geçen gün iyileşmekte. Bu da ilerleyen vadede olası bir döviz baskısı riskini masadan kaldırıyor. TL tarafında aşırı değer kaybı istenmediği gibi, nominal kalıcı bir değerlenme de tercih edilmiyor çünkü bu da iç talebi canlandıran (ve enflasyonu yükselten) bir diğer faktör. Not artışlarının da devam edecek olması buraya yabancı ilgisini çekiyor. Özetle portföy kanalıyla giren paranın güçlenerek devam etmesi beklenmeli.
Daha uzun vadeli yatırımlar içinse yapısal değişimlere ihtiyaç var. Bu sadece iktisadi alanda değil hukuk ve eğitim gibi alanlarda da gerekiyor. Bir taraftan da teknoloji tarafında kaçan bir global tema var.
Yine de toplamda baktığımızda son 10 yıldır Türkiye ekonomisinin kredi kaybettiği süreç (de-rating), yerini yeniden kredi kazandığı, not artışlarıyla doğrulanan (re-rating) bir sürece bırakmış gözüküyor. Elbette bunun henüz çok başındayız.
Burada atılan adımların ilk meyvesini de Mayıs Haziran’da enflasyon tavan yaptıktan sonra yaz aylarında hızla düşmeye başladığında göreceğiz. Ardından yılın son çeyreğinde yüzde 45-50’lere gelmiş bir yıllık enflasyonda ikinci sınav başlıyor. Enflasyonu kalıcı olarak yüzde 40’ın altına nasıl indireceğiz bu da 2025’teki sınavımız / meselemiz olacak.
Dolayısıyla sürecin hala çok başında olduğumuzu göz önünde bulundurmakta fayda var. Bundan sonraki altı ay enflasyonla mücadele de hem çok daha kritik hem de çok daha zor olacaktır. Gerçekten başarı elde etmek istiyorsak, bir türlü soğutamadığımız ekonominin hızla soğumasına izin vermemiz gerekiyor.