Her sene olduğu gibi, bir seneyi daha uğurlarken yoğun bir son hafta içerisindeyiz. Bu hafta Türkiye’nin jeopolitik ve siyaset gündeminin dışında doğrudan ülkemizde yaşayan herkesin yaşam ve refah standardını etkileyecek iki önemli gündem maddesi açıklığa kavuştu.
Öncelikle asgari ücret diyelim. 2025 yılında uygulanacak asgari ücret, geçen yıla göre yüzde 30 oranında zamlandı. Brüt asgari ücret 26 bin 5 lira, net asgari ücret ise 22 bin 104 lira oldu. Asgari ücret, bilindiği gibi hepimizi doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Genel sağlık sigortası priminden, kısa çalışma ödeneğine, sigortadan, askerliğe kadar devlete yapılan ödemeler, yükümlülükler ya da devletin vatandaşlara yaptığı ödemelerde birçok kalem yüzde 30 oranında zamlanmış oldu.
Asgari ücrete yapılan zamma kabaca baktığımızda konuyu üretim ve tüketim açısından ele alalım. Başlıca üretimde sanayi sektörü üzerinden gidecek olursak, sanayici açısından üretim yaparken işçilik maliyetlerinin toplam maliyetler içerisindeki payı yüzde 10 ila yüzde 15 civarındadır. Dolayısıyla işçilik maliyetlerindeki yüzde 30’luk artış, aynı kar marjını korunduğu varsayımı altında doğrudan işçilik maliyetindeki artışın satış fiyatına yansıtıldığını düşünürsek, satış fiyatını yüzde 3 ila yüzde 4,5 arasında artırır.
Hizmet sektöründe ise işçilik maliyetlerinin toplam maliyetler içerisindeki payı çok daha fazladır. İşçilik maliyeti, örneğin turizm sektöründe faaliyet gösteren bir şirketten yola çıkarsak toplam maliyetler içerisinde yüzde 20 ila yüzde 30 arasında yer tutar. Dolayısıyla burada yüzde 30’luk asgari ücretin, hizmetin satış fiyatına etkisi 6 ila 9 aralığına tekabül eder. Bu varsayımlardan yola çıkarak, ekonominin yarısı üretim yarısı hizmet sektöründen oluşuyor dersek, yapılan asgari ücretin doğrudan satış fiyatlarına yansıtıldığı varsayımı altında 4,5 ila 6,75 aralığında bir fiyat artışı yaratma ihtimali doğurur. Burada bahsettiğime ufak bir parantez açmakta fayda var: Kabaca ekonominin yarısı üretim yarısı hizmet sektörü diye varsayıyorum ve işçilik maliyetindeki artışın tamamı satış fiyatına yansıtılır şeklinde düşünerek bir aralık belirliyorum. Ancak bu hesabın daha ince ve detaylı halleri de çeşitli mecralarda bulunabilir belki ama burada belirttiğim hesabın tamamen söz konusu varsayımlar altında olduğunun altını çizmekte fayda var.
Diğer yandan geride bıraktığımız Merkez Bankası kararına göre politika faizimiz 2,5 puanlık bir indirimle yüzde 50 seviyesinden yüzde yüzde 47,5 seviyesine indirildi. Diğer yandan faiz koridoru 600 baz puandan 300 baz puana daraltıldı. Her ne kadar politika faizindeki indirim 2,5 puan ile piyasadaki medyan beklenti olan 1,5 puanın üzerinde olsa da, koridorun daraltılması biraz korunaklı bir indirime gidildiğini anlatıyor bence. Diğer yandan faiz indirimine gerekçe gösterilen öncü verilerin Aralık’ta enflasyonun ana eğiliminde düşüşe işaret etmiş olmasını Aralık enflasyonumuz Ocak ayında açıklandığında detayları ile öğrenmiş olacağız. Diğer yandan Merkez Bankası toplantı sayısının 12’den 8’e düşürülmesi de açıklanan bir başka önemli karar oldu. Zira yılın ilk aylarında enflasyon yüksektir. 250 baz puanlık faiz indiriminin devamını öngörmenin, enflasyon gerçeklerinden kaynaklı yılın ilk yarısında zorlu olabilir diye düşünüyorum. Nitekim asgari ücretin 2025 yılında ezilmeden yüzde 30’luk artışla reel olarak korunabilmesi için MB’nin son açıklanan Enflasyon Raporu’ndaki 2025 yılsonu enflasyon hedefinin yüzde 21 olduğunu ve bu seneyi bitirdiğimiz yüzde 45’ten buralara düşmesini beklediğini unutmamakta fayda var.
Özetlemek gerekirse yılı yüzde 45 civarında bir enflasyon ile bitiriyoruz. Önümüzdeki sene sonu için MB’nin enflasyon beklentisi son açıklanan Enflasyon Raporu’na göre yüzde 21. Asgari ücrete ise yüzde 30 zam yapıldı. Dolayısıyla gerçekleşen enflasyona göre altında, beklenen enflasyonun ise üzerinde bir zam oranından bahsediyoruz. Asgari ücretli yüzde 30 zamlı ücreti ile 2025 yılını geçirirken, işveren kanadında işçilik maliyetleri diğer gelişen ülkelere göre yüksek kalıyor ve yüksek faizden kaynaklı zaten hem iç hem de dış talebin zayıflığı maliyet artışlarını satış fiyatlarına yansıtmayı zorlu kılıyor. Eğer yansıtılmazsa da kar marjlarının üzerinde baskının kalmaya devam edeceğini anlatıyor. Dolayısıyla önümüzdeki sene enflasyon hedeflerinin tutması için faiz konusunda artık nadir olan her toplantının daha dikkatle takip edilmesi ve sene sonuna kadar satılan her ürünün fiyat artışının aylık ortalama yüzde 1,75’i aşmadığını yakinen izlememiz gerektiğine işaret ediyor.